underscene project
13 Ocak 2010 Çarşamba
5 Temmuz 2009 Pazar
workshop ta yapilan kapak tasarimlari icinden grup tarafindan kapak yapilmak icin secilen tasarim.
30 Haziran 2009 Salı
workshop
Workshop un amacı; İstanbullu bir surf-rock grubu olan "Chicken Monkey" grubunun yakında bastıracakları 1000 adet 7" lik plak formatındaki albümlerinin kapağını tasarlamak oldu.
Grubun web sitesi:
http://www.myspace.com/
19 Mayıs 2009 Salı
"Kanal Tedavisi"
Birlikte çalacak olan ikili sizi zamane müzikleri ile Karga`da karşılıyor.
Bu event aynı zamanda `Underscene Project` kapsamında mekanın 2 km karelik çevresinde radyonuzun yakalanan bir frekansından da eş zamanlı dinlenebilir.
Gelin ya da yakınlardaysanız radyonuzun kanallarını arayın.
http://www.kargabar.org
Tarih: 20.05.2009
Yer:
Saat:21:00/00:30
30 Nisan 2009 Perşembe
21 Nisan 2009 Salı
Göreli Konumlar ve Kanaatler (Relative Position and Conclusion) başlıklı sergi kapsamında -1 Güncel Sanat için Geçici ofis
-1 temporary office for contemporary art
tarihler: 16 – 30 nisan 2009
Göreli Konumlar ve Kanaatler (Relative Position and Conclusion) başlıklı sergi kapsamında.
yer: İstanbul, Beyoğlu, Suriye pasajı, kat:3 no:2
Koordinatör:Borga kanturk,
Sergileme: Underscene Project
Konuşmacılar:Merve Sendil , Elmas deniz, Deniz gul&Burak Arıkan
-1 Geçici Ofis Etkinlik Programı:
Sunumlar & Konuşmalar:
18 Nisan 2009, Cumartesi, 1.gün :
1- Borga Kantürk
“-1 izmir guncel sanat arsivi ve kayda gecmeyeni tekrar dusunmek
yeni kayit ve tartisma olanaklari”
“Geçici mekanlar, kalıcı etkileşimler,
izmir güncel sanat arşivinden iki örnek: Arada Kalmak ve Şantiye sergileri”
2 - Merve Şendil
“.Yeraltı kültürünün iletişim aracı: Fanzin ”
Underscene Project, Merve Şendil tarafindan 2006 yılından beri yürütülen profesyonel anlamda dolaşıma girmemiş müzik gruplarının her türlü ses kaydını ve bunlarla bağlantılı materyalleri toplayan bir açık arşiv projesidir. -1 Geçici Ofis` tarafından hazırlanan program kapsamında, İzmir`den çıkmış fanzinlere ilişkin geniş bir kolleksiyon sergileyecek olan Undersecen Project bu sergiye atfen birde sunum gerçekleştirecek. İçerikleri ne olursa olsun kaotik bir kolajla oluşturdukları ve fotokopi ile çoğalttıkları sadece dış görünüşleri ile bile algıyı bozmaya, kalıpları yıkmaya yönelik olan bu kültürü paylaşmayı amaçlayan fanzinler, bir aradalıklarıyla ile ortak bir zeminde izleyici-okur ile buluşacak.
25 Nisan 2009, Cumartesi, 2.gün :
1 - Elmas Deniz
“Baska olasılıklar, tarifler ve notlar... ”,
Sanatçı, konuşmasında bireysel bir perspektiften, kendi biraraya getirdiği örnekler ile genel sanat prooblematiği; olası sanatçı -sanatçı,sergileme ve durum yaratma- modelleri üzerine konuşacak. Sanatçı kimdir? Başka olasılıklar için nasıl bir ortam gereklidir? Yaratıcılık kimde aranmalıdır? Tabular nelerdir? Araştırmacı militan kimdir? Sanatçının önlenemez pasifliği. Ezberlenmiş olandan çıkabilmek. Homojen sanat ortanmından kurtulma yolları. Zihinsel mekan ihtiyacı konuşmanın ana hattını oluşturuyor. Katılımcılarla birlikte bu soruları geliştirme amacı taşıyor.
2 - Deniz Gül ve Burak Arıkan'la Sohbet
“Gayri Maddi Emek Üzerine Notlar”
Deniz Gül blogunda yayınladığı mesleki iç döküşleri takiben güncel sanat üretimini sorgulayan bir dizi editöryel etkinliği Suriye Pasajı'ndan başlatıyor. Gayri maddi emeğin dönüşümü üzerine Burak Arıkan'ı davet eden Gül, Arıkan'ın “User Labor” projesine yoğunlaşarak sorularına cevap arayacak. Program, değişen dünyada sanatın yerinin bir değişmez olarak belirlenmesine karşı çıkan, özellikle de-dijitalizasyon ile yeni gerçekliğin peşinden koşan artı değer üreticilerini yıkıcı bir arayışla soru sormaya davet ediyor.
Sergi: “İzmir fanzin arşivi, (underscene project arşivinden seçkiyle)”
Tarihler: 16 – 30 nisan 2009, Yer: -1 geçici ofis.
Programda yer alan konuşmalar ve sunumların, ses ve görüntü kaydı yapılacaktır. Bu kayıtlar sergi sürecinde “-1 geçici ofis”e ayrılmış mekanda banttan dinlenebilecek ve ilgili blog sitesinden takip edilebilecektir.
21 Mart 2009 Cumartesi
@ Piranha (Istanbul)
Merve sendil & Idil rodoplu
Birlikte ilk kez calacak olan ikili sizi zamane muzikleri ile Piranha da karsiliyor.
Event ayni zamanda `Underscene Project` kapsaminda mekandanin 2 km karelik cevresinde radyonuzun yakalanan bir frekansindan da es zamanli dinlenebilir.
Gelin yada yakinlardaysaniz radyonuzun kanallarini arayin.
Adres:
Küçükparmakkapı, İpek Sk. No:14 Beyoğlu.
Tarif: Mc Donalds'ın sokağından girince solda, ikinci sokak.
8 Mart 2009 Pazar
21 Ekim 2008 Salı
@ MASA Project
25 Eylül 2008 Perşembe
Underscene Project at MASA
Merve Şendil
“DDR Diskografi”
26, 09 – 18,10 2008
Açılış: 26 Eylül 2008, Cuma
Saat: 18.00 – 20.00
Yer: Apartman Projesi
Masa, 2. yılının ilk sergisini Merve Şendil’in “Underscene Project” başlığı altında ürettiği çalışmalarının bir ayağı olan “DDR Diskografisi” adlı sergisi ile Apartman Projesi’nde gerçekleştiriyor.
Şendil, 2007 yılından beri Underscene Project başlığı altında profesyonel anlamda dolaşıma girmemiş müzik gruplarına ait arşiv çalışması yapıyor. Masa için bir araya getirilen ve bu arşivin bir bölümünü oluşturan “DDR Diskografi” başlıklı sergi de, İstanbul’da faaliyet gösteren yerel bir post-rock grubuna ait dokümantasyonları ve sanatçının grup için ürettiği nesneleri kapsıyor.
Merve Şendil, müzik ve onun etrafında oluşan müzik dışı bireysel/ kolektif yeniden üretimleri, farklı yer ve zamanlarda düzenlediği atölye çalışmaları ve oluşturduğu demokratik üretim süreçleri aracılığı ile sorunsallaştırmaya çalışıyor.
Sergi, 26 Eylül Cuma’dan 18 Ekim’e kadar Çarşamba - Cumartesi saat 16.30 – 20.00 arası görülebilir.
////////////////////////////////////////////////////////////
Merve Şendil
“DDR Discography”
26, 09 – 18, 10 2008
Opening: 26 September 2008, Friday
Date: 18.00 – 20.00
Place: Apartman Project
On the 2th anniversary, MASA that will be hosting Merve Şendil’s exhibition DDR Discography from September 26 to October 19 at Apartman Project
Until 2007, Şendil has been working on the archives about the amateur music bands, under the name of "Underscene Project". As a part of this project, she will bring objects and documents together about a İstanbul based post-rock band named DDR for the exhibition called "DDR Discography". The exhibition will consist of the documents belonging to the group DDR and the objects that the artist produced for the group on Masa.
Merve Şendil will try to investigate individual and collective productions made for music and other productions about music by the workshops in different places and times.
14 Eylül 2008 Pazar
9 Ocak 2008 Çarşamba
26 Ağustos 2007 Pazar
23 Ağustos 2007 Perşembe
Artists: Alice Miceli, Esra Okyay, Halil Vurucuoglu, Jari Silomaki, Mehmet Dere, Nejat Sati, Runo Lagomarsino, Underscene Project (Merve Sendil )
Curator: Borga Kantürk
Ausstellungsort: ATELIERFRANKFURT / Hohenstaufenstraße 13-25 / 60327 Frankfurt
Ausstellungsdauer: Samstag, 25. August – Samstag, 22. September 2007
Öffnungszeiten: Do & Fr 17 – 20 Uhr / Sa 15 – 18 Uhr (und nach Vereinbarung)
Vernissage: Freitag, 24. August 2007, 20 – 23 Uhr
ATELIERFRANKFURT is pleased to present “hope is a good thing”, a group exhibition curated by Borga Kantürk with seven artists and one collaboration, called Underscene Project, plus the post-punk band “DDR” from Turkey. All of the Turkish artists – Esra Okyay, Halil Vurucuoglu, Mehmet Dere, Nejat Sati and Underscene Project, produced by Merve Sendil – are part of the Izmir-based K2 initiative. The other participating artists are Alice Miceli (Brazil-Rio De Janerio), Jari Silomaki (Finland-Helsinki), and Runo Lagomarsino (Sweden-Malmo).
Due to the interactive speed of the present world, the pace in contemporary art has also accelerated. Today, a contemporary artist is perceived as a person with various communication and networking skills, struggling within a high-speed, global art network. This system, in which the contemporary artist has to negotiate tight schedules and agendas, creates a chaos that is further intensified by long trips and difficult demands. Workshops, presentations, lectures, studio visits, artist residency programs, online conferences and similar commitments set the pace. The artist can either be a lucky but tired person, who builds useful contacts and finds sponsorships in this tense climate; or the artist takes a position in the background, out of sight, with an independent stance, having to build own contacts and to find an own budget.
When Beuys said “Every human being is an artist”, the world with its dynamic political and social infrastructure was showing the promise of new hope. Art would accompany this acceleration and bring about a new kind of energy.
Today’s hectic pace and lifestyle has seriously diminished the sense of hope that once existed. Today's ideals are strongly attracted by the hope of corporate and financial gain. To a large extent, hope has been replaced by greed. At the same time, the art community exists within a tighter global network, with more stringent time constraints encapsulating a larger audience. It can be said that art is increasingly drawing closer to becoming a corporate entity. It is thus the right time to quote Kippenberger’s more humanistic dictum, “Every artist is a human being”, as a direct alternative to Beuys’ remark. So going back to Beuys statement, the “artist=human being/myth” notion, we see the art world being increasingly affected by the rules of the corporate world and turning into a priced pawn of the market, a commodity worthy of higher accolade.
Throughout contemporary art and the endeavors of artists trying to position themselves within the system, we need to discuss alternative strategies questioning the global network of the contemporary art market and try to focus on a situation in which artists can act freely and independently. In this sense, the word “hope” in the exhibition’s title is used as a necessary notion to represent what is human. The artists’ choices, their independent existences, and their personal, textual, verbal and visual languages have been taken into account during the process of developing the exhibition. The purpose is to release the artist entirely from the process of being an “illustrator” and view the artist as an “illusion producer” instead; as well as to focus on the framework represented by the artists and to consider the relationship between sound, image and atmosphere.
Pressekontakt:
ATELIERFRANKFURT
Corinna Thiele
Hohenstaufenstraße 13-25
60327 Frankfurt am Main
M +(0)177.7772811
T +49.(0)69.74303771
thiele@atelierfrankfurt.de
11 Ağustos 2007 Cumartesi
hope is a good thing
Diyelim ki…
Güncel sanat yapıyorsunuz;
sınırların sizi inanılmaz belirlediği bir ortamda.
Belli ki strese gömülmüşsünüz,
Ya Full dolu programlarınız, randevu defterleriniz
Acil yapılması gereken uzun seyahatler, ancak bunun için verilen zaman,
kısa sürede sizden beklenen ve tatmin sınırlarını zorlayan talepler…
workshoplar, sunumlar, stüdyo ziyartleri, misafir edildiğiniz programlar…
Ya da bütün bunları yapmanızı sağlayacak kontaklardan, ödeneklerden,
Aracı kurumlardan ve destekçilerden uzakta ve diğer taraftansa bu olanakları her masrafı
Kendinizin karşılama şansınızın 0 olduğu bir konumdan, konuşmaya direnmeye çalışıyorsunuz.
Eninde sonunda bu bir düzen ve siz Güncel sanatçıyım diye haykırırken sizi duymaları ve de buna inanmaları için debelenmektesiniz.
Sorum şu: bütün bu adalet üzerinden sınıfsal farklılıklar, kaçınılmaz bir hız ve gündemi teşkil eden bütün bu koşuşturmaca da sizden beklenen tüm refleksler dışında bir sanatçı , ya da sadece kendiniz olmak ve rahatlayabilmek için ne yapabilirsiniz? Veya bu farklı kanallardan kurumsallaşan düzen içerisinde o kişiye, sanatçıya, nasıl önyargısız, genel beklentilerimizden sıyrılmışçasına bakabiliriz? Ona kurallarını belirlemediğiniz bir saha da dilediğince oynama alanı bırakmak mümkün mü? Ya da ütopistleştirirsek: Bu sistemin söz söyleme hakkı, adalet, hız ve okuma alanında yarattığı basıncın olmadığı bir evren ve burada sanat mümkün olabilir mi?
Dünyanın her köşesinde olduğu gibi güncel sanatı kapsayan yanı da Bu ikili sınıfsal stres düzenini kapsıyor. Bu sistem de kim acaba net olmak, rol yapmak zorunda değil?
Kim neden saldırgan veya bir şeyleri devamlı iddia etmek zorunda?
Sanatçının, tamamen işlerle uğraşan bir stres küpüne dönüşüp, masasında onu bekleyen kabarık e-mail listeleri ile uğraşan bir sergi kovalayıcısı olmadığı bir yer arayışım var. Trendleri pesinden kovalayan bir koşucu olmadığı bir yer. Yaptığın işten keyif alabileceğin, Fonlara göre kesilmiş biçilmiş kalıbına uydurulmuş kontekst kaygılarına maruz kalmadan, Yapmacık bir kimlik konseptine sığınmadan,
Kendin olmanın keyfini çıkarmak. Haykırmak, Bağırarak şarkı söylemek…
Mümkün mü? Zor olduğu gerçek… Ancak yola çıkınca,
gerisi ise emek ve aylak bir düşgücüne * kalıyor.
Referans noktaları:
A- Borges ve gündeme getirdiği "aylak düşgücü"
B- Manu Chao ve O’nun da söylediği gibi, şarkı söylemek için sadece,“Bir gitar ve yolda olmak yeter.”
…..
En başında bu sergi bağımsız olarak gerçekleştiriliyor. Bir küratör ve farklı kentlerden 8 sanatçının, para, profesyonellik, sigorta, sanat-mit-değer yargılarını bir kenara bırakmalarıyla başlayan , varlıklarını ve söylemlerini bir şeyleri değiştirebilmek adına öne sürmeleriyle devam eden bir süreci içeriyor. Bir çesit keyif, heyecan ihtiyacı, hayal kurma ve hatta mucizelere inanma özgürlüğü.
Serginin katılımcılarından beşi K2 sanatçı insiyatifinden. 2003 yılından beri birlikte çalıştığım bu kişiler, sanatın sanatçının kurumsal yapıya alternatif olarak kendisini kurumsallaştırması üzerinden amatör emek ve özveri ile hem kendilerini hem de bu çatıyı ayakta tutmaya çabalamaktalar. Diğerleri üçü ise Helsinki-Münih-İstanbul-İzmir arası duraklarda tanıştığım, karşılıklı vakit harcadığım,üretim süreçlerine tanık olduğum sanatçılar. Sanatçı ile küratörün bu kimliklerinin ötesinde, insani boyutta diyaloglar yaşaması önemli. Süreçlerin, ortaya çıkan sonuçtan önde tutulduğu, çalışma ve ana konteksin arasındaki ilişkinin firma-müşteri,üretici bağlamında kotarılmış güzel bir iş ortaklığını çağrıştırmadığı bir yapı arayışı. İşte bu nedenle “iş”e değil “sanatçı”ya bakmak. Hepsi bir karşılaşma tanışma ve sanatçıya inanma üzerinden kurulu. Ve olası bu sergi, uzun süreli diyaloğun ve düşünce paylaşımının sonucu. Bu sebeple serginin küratörü olarak İşlerden çok sanatçılara ve onların varoluş şekillerine, hikayelerine odaklanıyor. Baştan aşağı bu sürecin yaşamın kendisi gibi değişkenliklere gebe olduğunu kabul etmek gerekmekte. Sonuc olarak bu işlerin uyumu veya söylemin çalışmalara giydirildiği olmuş –bitmiş bir yapıdan oldukça uzaktayım. Ve serginin düsüncesi belirmeye başladığı ilk noktadan bu güne kadar giden bir gonül sözleşmesi üzerine kurdum.
Bu insanlar* (insan diyorum, çünkü sanatçının öncelikle bir insan olduğunu, unutmamak gerek.) Kendi duygu durumlarının ve empatilerinin sınırlarını ve dünya kavrayışları üzerinden birbirleriyle paylaşıma, iletişime girmekteler. Ve tamamen kişisel inançları ile bu sergideler. Bütçe olmadığından her sanatçı sadece söze, ve olabilirse görsel-yazılı kültüre bir parça bırakmak adına bu çağda sizlere garipde gelse burada sadece istedikleri için bulunmaktalar.
Bu bakımdan biraz işi kuralına göre oynayamamış, fani bir nostaljiyi hala katalizör olarak kullanan, eski kafalı bir grup çalışması olarak nitelendirilebilir. Ben
bunun tam da bu sebeplerden olabildiğince sistem dışına kaçma çabası olduğuna inanmaktayım. Ve insanların sevdikleri için, inandıkları için, bir şeylerin peşinden koşabildikleri yapılanmalarının mümkün olabilmesi adına, sanatçıların bu türde adımlarına ihtiyaç var.
Peki Nedir tüm bu karşılıksız ve yorucu cabanın altında yatan şey?
Profesyonel alanın sunduğu kazancın veya (kibarcası maddi karşılığın) sanatçıyı geçindirecek ödeneğin, küratorun uluslar arası fonlar aracılığıyla aldığı sergi bütçelerinin olmadığı, sergiyi oluşturan hiçbir kimsenin o “fee” denen karşılığı almadığı bir şeyi yaptıran o şey ne?
Bu serginin küratörü olarak, İnanç ve keyif, dünyayı, söyleyebileceğin bir sözle değiştirme umudu.diyebilirim. Söz söyleme hakkını, sözü, imgeyi – Tufan Baltalar’in yorumuyla “Suya bırakmak” bu önemli. En azından, alışılageldik rolleri, söylemleri ve
Hareket akslarını kırmak, insaları bunları bozmaya zorlamak için.
Rio de Jenario’dan, Frankfurt’a, İzmir’e Malmöye, Helsinki’ye, aynı şeyi
Hissedebileceğine dair bir umut.
Emeği, gene özveriyi ve inancı, her türlü maddi kazancın önünde tutan sergi katılımcılarına, bizleri fiziksel olarak hiç tanımadan ve sergiyi sadece kulağa çınlayan sözlerin yarattığı elektriğe olan inancı ile kabul eden AtelierFrankfurt’un kordinatörü Corinna Thiele’e ve serginin Frankfurt’ta gerçekleşmesi adına bağlantıları gerçekleştiren Ekrem Yalçındağ’a teşekkürler.
* (M. Kippenberger’in – J.Beuys’un “Her insan bir sanatçıdır”. mottosuna alternatif olarak da gündeme getirdiği “Her sanatçı da bir insan’dır” sözlerine atfen.)
Borga Kantürk
Daha fazla detay için:http://umut-guzel-sey.blogspot.com/
26 Temmuz 2007 Perşembe
21 Temmuz 2007 Cumartesi
17 Temmuz 2007 Salı
workshop_17.07.2007
Borga Kantürk’ün küratörlüğünü yaptığı “Hope is a Good Thing” projesinin ilki olan Atelier
Frankfurt’taki sergide “Underscene Project” ‘in sergideki yerleştirmesinin ana öğesi olan DDR grubunun demo albüm kapağı için K2 Güncel Sanat Merkezinin kolidorlarında yapılan workshoptan görünüm.
Bu workshop sonucunda çıkan albüm kapağı örnekleri içinden grup tarafından seçililen bir kapak sadece bir kere için 200 adet çoğaltılacak olan demo albümün kapağı olacaktır.
KatılımcılarBaşak Özkutlu, Yaprak Oğuz, Etem Scenendrie, Nur Muşkara, Merve Talebe, Esra Okyay, Sedef Karakaş, Nejar Satı, Merve Şendil ...
19 Mayıs 2007 Cumartesi
Bu arşivin oluşturulma nedeni
Bir şirket bünyesinde çalışıldığında yani para işin içine girdiği taktirde müzisyenlerin tam olarak istedikleri müziği yapamadıklarını düşünüyorum. Ve bu noktada yani ticari mekanlar yada müzik şirketleri ile çalışıldığında birçok örnekte gördüğümüz gibi tek tipleşip kesinlikle özgün olmayan albümler çıkıyor, gruplar ve müzikleri değişime uğruyor. Düşünsenize neden her grubun kullandığı entrumanlar genelde aynı? Burda bile tek tipleşmeyi görebiliyoruz yada neden albüm çıkaran her müzik piyasasına girmiş yeni grup onlardan önce piyasaya girmiş ve popüler olmuş iyi albüm satış grafiği çizmiş grubun taklitçisi oluveriyor? Bana göre bunun cevabı hep aynı. Bir şirket ile albüm anlaşması yaptığınızda o şirketin işçisi haline geliyorsunuz. e bu şirket sizin daha iyi sanat yapabilmeniz için nelere ihtiyacınız olduğunu değil daha çok ne kadar para kazanabileceğini hesaplar durum böyle olunca senin sanatından çok ne kadar para kazandırabildiğin ve popülerleşebildiğin önem kazanır Çünkü onlara göre popüler olandır iyi olan.
Underscene Project varlığı bu iktidar olgusunu yıkmak için değildir .Sadece bir alternatif alan araştırmasıdır. Alternatif bir duruştur.Ve alternatifi olduğu şeyden daha iyi olması da gerekmez. Sadece vardır ve olmalıdır da.
__Bu noktada underscene Project’in amatör müzik havuzu dışında bu alternatif alan araştırmasını da yaptığını söyleyebilirim.
Müzik yapanların yaptıkları müzik ile dinleyicilerin karşılaşmasının barlar ve konser alanları ile kısıtlı kalmaması gerektiğini düşünüyorum.
Yani grupların üzerinden para kazanılmayan bir mekan yaratımı olabilir mi?müzik yapanların müziğine plak şirketleri tarafından müdahale edilmeden gerçek dinleyicilerine ulaşması mümkün olabilir mi? Bu noktada bazen sorular cevaplardan daha etkili olabiliyor.
her zaman bu alanların alternatifi olmalı.Bu alan kaydırma anlamına gelebilir bir noktada.sahne üzerinde yapılan şeyin bir performans olarak nitelendirirsek bu performans bir konser alanı yada bar sahnesi dışında sanat eserlerinin gösterildiği bir galeriye taşındığı taktirde nasıl bir tanım kazanabileceğini sorgular.Ve müziğin ve özellikle popüler olmayan alt-kültür (alternatif) müziğinin biraz daha şehirdeki alış-veriş,eğlence ve gece hayatının aktığı merkezi ve popüler alanların dışına taşındığı taktirde gerçek söylemini ve duruşunu yaratabileceğini düşünüyorum.
Bu noktada ilk çıkış noktası olarak İzmirdeki Gürçeşme semtinin olması gerektiğini düşünüyorum. Genelde romanların yaşadığı bu semtte kullanılmayan ve oldukça kötü durumda olan bir sinema salonu var orda bir performans düşünüyorum. onun dışında 24 ağustosta Frankfur’tta Borga Kantürk’ün kürate ettiği “Hope is a Good Thing” sergisine davet edildim. Bu sergi için arşivimdeki bir grubun demosunu 200 adet çoğaltıp sergi salanında izleyiciye dağıtacağım ve alt-kültür müziği yapan grubu daha çok temsil edeceğini düşündüğüm için duvara stencil uygulamaları ile sunacağım.
Arşivin oluşturulma metodu:
“Underscene Project” arşivinin oluşturulmasında insanların kişisel arşivlerinde bulunan amatör müzik kayıtlarını kullanıyorum.Fiziksel olarak ulaşamadığım kişi yada gruplara internet olanaklarıyla http://www.myspace.com/undersceneproject gibi serbest dolaşım sağlayan ve genelde tanınmayan müzik gruplarının kendilerine alan açabilme ve müziklerini dinletebilme özgürlüğü tanıyan web sitelerinden ulaşmaktayım. Böylelikle arşivi oluşturmamda internet temelli serbest paylaşım protokolleri de önem kazanmaktadır.
Bu proje profesyonel anlamda dolaşıma girmemiş müzik gruplarının arşivini oluşturmanın yanısıra ticari prodüksiyon organlarının yaptığı konserler yerine, ticari olmayan mekanlarda yada galeri içinde konser vererek daha özgür üretim ve performans sergileme boşluğunu doldurmaktadır.
Proje / Kısa Tarih
Ses kayıtları ve bununla bağlantılı diğer materyalleri toplamaya 1998 yılında başladım. 2005 yılında K2 Güncel Sanat Merkezinde yeralan “Diğerlerinin Şansı” adlı sergi için, bir seçki şeklinde hazırladığım “OnAir” albümüyle bir kısmını ilk kez sunduğum bu arşiv 2007 başında Underscene Project adını aldı ve kapsamı genişleyerek şimdiki tanımını kazandı.
10 Mart 2007 Cumartesi
Underscene Project presentation view
* http://peer2peer.stikipad.com/